Nafaka Kavramı ve Hukuki Dayanağı
Nafaka, Türk hukukunda aile bireyleri arasında belirli koşullar gerçekleştiğinde devam eden mali destek yükümlülüğünü ifade eden bir kavramdır. Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca nafaka, boşanma veya ayrılık durumlarında eşler ve çocuklar ile bazı hısımlar arasında, ekonomik olarak zayıf olanın korunması amacıyla maddi destek sağlanmasını amaçlar. Bu yükümlülük, aile içi dayanışma ilkesine dayanır ve evlilik birliği süresince mevcut olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin, evlilik sona erdikten sonra da sınırlı ölçüde devam ettirilmesi anlamını taşır. Dolayısıyla nafaka, kusura dayalı bir ceza veya tazminat olmayıp, boşanma gibi durumlarda güçsüz kalan tarafın hayatını idame ettirebilmesi için getirilen kanuni bir destek mekanizmasıdır.
Nafakanın hukuki dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer almaktadır. Kanun, farklı durumlar için farklı nafaka türleri öngörmüştür. Başlıca nafaka türleri tedbir nafakası (boşanma davası süresince geçici bakım nafakası), iştirak nafakası (çocukların bakım ve eğitim giderlerine katılım nafakası), yoksulluk nafakası (boşanma sonrası yoksulluğa düşen eş için nafaka) ve yardım nafakası (yakın akrabalar arasındaki destek nafakası) olarak sayılabilir. Bu nafaka türlerinin her biri, TMK’da ayrı maddelerde düzenlenmiş olup kendine özgü koşullara ve hukuki sonuçlara tabidir.
Tedbir Nafakası: Koruma ve Geçici Geçim Desteği
Tedbir nafakası, boşanma veya ayrılık davası devam ederken, eşlerin ve varsa ortak çocukların geçimini geçici olarak güvence altına almak için hükmedilen nafaka türüdür. TMK m.169 hükmüne göre, boşanma veya ayrılık davası açıldığında hâkim, davanın devamı süresince eşlerin barınması, geçimi, malların yönetimi ve çocukların bakım ve korunması için gereken geçici önlemleri resen (kendiliğinden) alır. Bu kapsamda, taraflardan talep olmasa bile hâkim, dava süresi boyunca ekonomik zorluk yaşanmaması için uygun gördüğü takdirde bir eş ve çocuklar lehine tedbir nafakası kararı verebilir. Tedbir nafakası, boşanma davasının açıldığı andan hükmün kesinleşmesine kadar geçerli olup geçici bir önlem niteliğindedir.
Tedbir nafakası, sadece boşanma davası sırasında değil, boşanma davası açılmadan önce de talep edilebilir. TMK m.197 uyarınca, ayrı yaşamaya haklı bir sebebi olan eş, boşanma davası yokken de hâkimin müdahalesini isteyerek ayrı yaşanan süre için tedbir nafakası talebinde bulunabilir. Örneğin, evlilik birliği içinde ciddi geçimsizlik, şiddet veya benzeri haklı sebeple ayrı yaşamaya başlayan eş, dava açılmaksızın da diğer eşten geçici geçim katkısı alabilmek için mahkemeye başvurabilir. Bu sayede, boşanma süreci öncesinde de ekonomik olarak güçsüz durumda kalan eşin ve çocukların korunması sağlanır.
Tedbir nafakası belirlenirken kusur durumu göz önüne alınmaz. Yani boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olsa bile, ihtiyaç içinde kalan eş lehine tedbir nafakası verilebilir. Aynı şekilde her iki tarafın çalışıyor olması da tedbir nafakasına engel teşkil etmez; önemli olan, taraflar arasında gelir farkı ve ayrı yaşama nedeniyle ortaya çıkan bir geçim ihtiyacının bulunup bulunmadığıdır. Nitekim Yargıtay, bir kararında kadın eşin çalışıp gelirinin olması, hatta gelirinin kocanın gelirine yakın veya daha fazla olmasının, kocanın ortak giderlere katılma yükümlülüğünü tamamen ortadan kaldırmayacağını belirtmiştir; bu durum sadece nafaka miktarının takdirinde etkili olabilir. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kanun m.169 kapsamında hâkimin, tarafların kusurlu olup olmadıklarına bakmaksızın dava başından itibaren gerekli geçici nafaka tedbirini alması gerektiğini, kusurun tedbir nafakasına engel oluşturmadığını vurgulamıştır.
Tedbir nafakası, evlilik birliğinin devamı için zorunlu ortak giderleri kapsar ve genellikle kira, fatura, yiyecek gibi temel ihtiyaçlara katkı olarak belirlenir. Hâkim, nafaka miktarını tayin ederken tarafların gelir durumlarını, yaşam standartlarını ve zorunlu giderlerini değerlendirir. Bu nafaka, boşanma kararı kesinleştiğinde kendiliğinden sona erer veya mahkemenin boşanma hükmünde takdir ettiği kalıcı nafaka türlerine (yoksulluk nafakası, iştirak nafakası gibi) dönüşür. Sonuç olarak tedbir nafakası, dava süresince ekonomik dengeyi koruma işlevi görerek, korunmaya muhtaç eş ve çocuklar için geçici geçim desteği sağlamaktadır.
İştirak Nafakası: Çocukların Bakım Giderlerine Katılım
İştirak nafakası, boşanma veya ayrılık kararı sonrasında, velayeti kendisine verilmeyen ebeveynin ortak çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katkıda bulunmasını sağlayan nafaka türüdür. TMK m.182/2’de, velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine mali gücü oranında katılmak zorunda olduğu açıkça hükme bağlanmıştır. Bu yasal düzenleme, anne veya babanın, çocuğun ihtiyaçlarını tek başına üstlenen diğer ebeveyne çocuğun masrafları konusunda destek olmasını zorunlu kılar. İştirak nafakasının temel amacı, çocuğun boşanma öncesindeki hayat standartlarının, boşanma sonrasında mümkün mertebe korunması ve çocuğun mağdur olmamasıdır.
İştirak nafakası miktarı belirlenirken çocuğun yaşı, eğitim durumu, sağlık ihtiyaçları, genel yaşam giderleri ile anne ve babanın mali durumları dikkate alınır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, nafaka miktarı takdir edilirken birlik (evlilik) devam ederken çocuğun alıştığı yaşam şekli de göz önünde bulundurulmalı; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları ile günün ekonomik koşulları değerlendirilerek hakkaniyete uygun bir tutar belirlenmelidir. Örneğin, çocuğun özel okul masrafları, sağlık giderleri veya özel yetenek eğitimi gibi ihtiyaçları varsa, nafaka tutarı bu gereksinimleri karşılayacak şekilde takdir edilmelidir. Hâkim, TMK m.4’teki hakkaniyet ilkesi uyarınca, ne çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecek kadar düşük, ne de nafaka yükümlüsü ebeveyni aşırı zor duruma sokacak kadar yüksek bir miktara hükmetmeye özen göstermelidir.
İştirak nafakası, kural olarak boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar ve çocuk ergin oluncaya (18 yaşını dolduruncaya) kadar devam eder. Nafaka ödemeleri aylık olarak gerçekleştirilir ve her ay için önceden belirlenen tutar, nafaka yükümlüsünce çocuğun bakımını üstlenen tarafa ödenir. Çocuk ergin olduğunda iştirak nafakası kendiliğinden sona erer. Ancak ergin olma ile birlikte çocuğun eğitim hayatı devam ediyorsa ve kendi geçimini sağlamaktan aciz ise, bu kez yardım nafakası olarak anne veya babadan destek talep etmesi gündeme gelebilir. Öte yandan, çocuk reşit olmadan önce, eğer kazanç getiren bir iş veya meslek edinip kendi geçimini sağlayabilecek duruma gelirse, mahkeme kararıyla iştirak nafakasının erginlikten önceki bir tarihte kaldırılmasına da hükmedilebilir. Sonuç itibariyle, iştirak nafakası çocuğun bakım ve yetiştirme giderlerini karşılamaya yönelik olup, velayet kendisine verilmeyen ebeveynin çocuğun hayatına maddi açıdan katılımını temin eden önemli bir hukuki yükümlülüktür.
Yoksulluk Nafakası: Boşanma Sonrası Destek
Yoksulluk nafakası, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olan eşe, diğer eş tarafından mali gücü oranında süresiz olarak ödenen nafakadır. TMK m.175’e göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir. Kanun koyucu bu düzenleme ile, boşanma sonucunda ekonomik olarak zor duruma düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin eski eşi tarafından karşılanmasını amaçlamıştır. Yoksulluk nafakasının niteliği, evlilikten doğan karşılıklı yardım ve destek olma yükümlülüğünün, evlilik sona erdikten sonra da sınırlı biçimde devam etmesidir.
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için bazı şartlar aranmaktadır. İlk olarak, nafaka talep eden eş boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmalıdır. Yargıtay, yoksulluğu, bireyin yeme, içme, barınma, sağlık, ulaşım, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde gelire sahip olmaması şeklinde tanımlamıştır. Bu anlamda, nafaka talep eden eşin düzenli bir işi veya geliri olsa bile, eğer bu gelir onu yoksulluktan kurtaracak düzeyde değilse, yoksulluk nafakasına hak kazanabilir. İkinci olarak, talep eden eşin kusuru, diğer eşin kusurundan daha ağır olmamalıdır. Yani nafaka isteyen taraf, boşanmaya yol açan olaylarda karşı taraftan daha fazla kusurlu ise yoksulluk nafakası bağlanamaz. Ancak burada “kusuru daha ağır olmamak” ölçütü, nafaka alacaklısının tamamen kusursuz olmasını gerektirmez; kusur oranı karşı taraftan az veya en fazla eşit olmalıdır. Üçüncü olarak, nafaka ödeyecek olan eşin de ekonomik gücü nafaka vermeye elverişli olmalıdır. Yargıtay, kendisi yoksul durumda olan bir kişinin yoksulluk nafakası ile yükümlü tutulamayacağını açıkça belirtmektedir. Dolayısıyla mahkeme, nafaka bağlamadan önce, hem talep edenin yoksulluğa düşecek durumda olup olmadığını hem de karşı tarafın bu ödemeyi yapabilecek maddi gücü bulunup bulunmadığını değerlendirir.
Bu nafaka türünde talep zorunluluğu bulunmaktadır. Hâkim, yoksulluk nafakasına kendiliğinden (re’sen) hükmedemez; nafaka almak isteyen eşin bunu açıkça talep etmesi gerekir. Genellikle boşanma davası dilekçesinde veya boşanma yargılaması sırasında bu talep ileri sürülür. Eğer boşanma davasında yoksulluk nafakası talep edilmemiş ve kararda bu yönde bir hüküm tesis edilmemişse, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde ayrı bir dava açarak yoksulluk nafakası talep etmek mümkündür (TMK m.178). Bu bir yıllık süre hak düşürücü süre niteliğinde olup, sürenin geçmesi halinde artık yoksulluk nafakası istenemez.
Yoksulluk nafakası kural olarak süresiz olup, kanun metninde “süresiz olarak nafaka isteyebilir” ifadesi yer almaktadır. Yargıtay, bu hükmün emredici nitelikte olduğunu ve hâkimin, nafaka alacaklısı açıkça belli bir süre talep etmedikçe, yoksulluk nafakasına süre sınırı koyamayacağını çeşitli kararlarında vurgulamıştır. Mevcut yasal düzenleme uyarınca hakim, nafakayı süreli olarak takdir edemez; nafaka yükümlülüğü, kanunda sayılan sona erme sebeplerinden biri gerçekleşene kadar devam eder. Bu sona erme halleri TMK m.176/3’te düzenlenmiştir. Buna göre, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi veya taraflardan birinin ölümü durumunda yoksulluk nafakası kendiliğinden sona erer; nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi başka biriyle birlikte yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz (ahlaka aykırı) hayat sürmesi hallerinde ise mahkeme kararıyla nafaka kaldırılır. Bu şartlar gerçekleşmediği sürece, yoksulluk nafakası süresiz olarak devam eder.
Yoksulluk nafakasının miktarı, tarafların ekonomik durumları ve ihtiyaçları gözetilerek hâkim tarafından belirlenir. Nafaka miktarı tespit edilirken, nafaka alacaklısının asgari geçim ihtiyaçlarını karşılamasına yetecek bir tutar olması ve nafaka borçlusunun da ödeme gücünü aşmaması gereklidir. Yargıtay uygulamasında, nafaka alacaklısının boşanma sonrası ortalama bir hayat sürmesini sağlayacak, hayat standardında ani ve ağır bir düşüşü engelleyecek seviyede bir nafaka takdiri esastır. Örneğin, çalışmayan veya düşük gelirli bir eş için bağlanacak nafaka, onun temel ihtiyaçlarını (barınma, gıda, sağlık, ulaşım vb.) karşılayabileceği ancak lüks sayılmayacak bir düzeyde olmalıdır. Nafaka tutarı, koşulların değişmesi halinde (örneğin enflasyon, tarafların gelirlerindeki artış veya azalış) TMK m.176 gereğince yeniden uyarlanabilir. Nitekim kanun, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde, nafaka miktarının artırılmasına veya azaltılmasına imkân tanımıştır. Yoksulluk nafakası alan eşin yeniden evlenmesi, fiilen evli gibi bir ilişkiye girmesi, yeterli gelir elde etmeye başlaması gibi durumlar ortaya çıktığında da diğer eş mahkemeye başvurarak nafakanın kaldırılmasını talep edebilir. Bu yönleriyle, yoksulluk nafakası boşanma sonrası sosyal adaleti sağlamaya yönelik temel bir kurumdur.
Yardım Nafakası: Akrabalık Bağından Doğan Yükümlülük
Yardım nafakası, boşanma olgusundan bağımsız olarak, bir kimsenin yoksulluğa düşmesini engellemek amacıyla yakın akrabalar arasında kanunun öngördüğü durumlarda işleyen nafaka yükümlülüğüdür. TMK m.364, “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür” hükmünü amirdir. Bu düzenleme, bir kişinin kendi imkânlarıyla geçinemeyecek duruma düşmesi halinde, en yakın kan hısımlarının (örneğin anne-baba, büyükanne-büyükbaba gibi üstsoyun; çocuklar ve torunlar gibi altsoyun; ve kardeşlerin) ona maddi destek olmasını yasal bir ödev haline getirmektedir. Yardım nafakası, aile dayanışmasının bir tezahürü olup, işsizlik, hastalık, yaşlılık veya benzeri sebeplerle çalışma gücünü kaybeden ya da geçimini sağlayamayan aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten korumayı amaçlayan bir kurumdur.
Yardım nafakası yükümlülüğü, kanunda sınırlı sayıda sayılan akrabalar için geçerlidir ve ancak talep eden kişinin gerçekten yoksulluğa düşme tehlikesi mevcutsa söz konusu olur. Bu nafaka türünde yükümlüler ve öncelik sırası kanun tarafından belirlenmiştir. Talep hakkı, altsoy-üstsoy ilişkisine göre kademeli olarak kullanılır: Nafaka isteyen, öncelikle altsoyuna (örneğin çocuklarına) başvurmalıdır; eğer altsoyu yoksa veya ekonomik olarak yardımcı olamayacak durumdaysa, sıradaki yükümlüler üstsoyu (anne, baba veya büyükanne-büyükbabası) olacaktır; altsoy ve üstsoyun bulunmaması veya karşılayamaması halinde ise kardeşler nafaka yükümlüsü konumuna gelir. Ancak kardeşlerin nafaka yükümlülüğü, kanunda özel bir koşula bağlanmıştır: TMK m.364/2 uyarınca kardeşlerin nafaka yükümlülüğü, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Yani kardeşlerden yardım nafakası istenebilmesi için, nafaka talep edilen kardeşin ekonomik durumunun iyi ve müreffeh olması gerekir; aksi takdirde, kendi geçim sıkıntısında olan bir kardeş, diğerine nafaka vermekle yükümlü tutulamaz. Bu yasal çerçeve, yardım nafakası taleplerinde hangi akrabanın ne zaman sorumlu olacağını netleştirerek, taleplerin önce en yakın ve imkan sahibi hısımlara yöneltilmesini sağlamaktadır.
Yardım nafakasında temel kriter, nafaka talep edenin zaruri geçim giderlerini kendi karşılayamayacak durumda olması ve davalı akrabanın da bu yardımı sağlayabilecek maddi güce sahip bulunmasıdır. Yargı uygulamasında, talep edenin gerçekten yoksul durumda olup olmadığının tespiti esastır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında, 38 yaşında, işsiz ve geliri olmayan bir evladın, çalışabilir yaşta olsa dahi iş bulamadığı ve kendi geçimini sürdüremediği sürece babasından yardım nafakası talep edebileceğini belirtmiştir. Bu karara konu olayda mahkeme ilk etapta, reşit ve sağlıklı olduğu gerekçesiyle kişinin talebini reddetmiş; ancak Yargıtay, somut koşullarda başvurucunun iş bulma imkanının oldukça güç olduğunu ve hiçbir gelirinin olmaması nedeniyle zor durumda bulunduğunu kabul ederek yerel mahkeme kararını bozmuştur. Yüksek Mahkeme, yeniden yargılama yapılırken mahkemenin davacının ihtiyaçları ile davalının gelirini birlikte göz önünde bulundurup, TMK m.4’teki hakkaniyet ilkesini de dikkate alarak uygun bir nafaka miktarı belirlemesi gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Bu içtihat, yardım nafakası takdir edilirken hem ihtiyaç sahibinin geçim düzeyinin hem de yükümlünün mali kapasitesinin adil biçimde değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Yardım nafakası, evlilik birliğinden doğan bakım nafakası yükümlülüklerinden (eşlerin birbirine veya anne-babanın küçük çocuklarına bakma yükümlülüğü) farklı, akrabalık bağından doğan genel bir yükümlülüktür. Aile bağlarının zayıflamış olması veya nafaka isteyenin kendi hatasıyla yoksul duruma düşmesi gibi hususlar, bu yükümlülüğü ortadan kaldırmaz. Kanun, gelenekler ve ahlaki ödevler gereği yakınların yardımını gerektiren bu durumu, kişiler ve toplum vicdanına bırakmayıp yasal bir ödev olarak düzenlemiştir. Öte yandan, yardım nafakası konusunda evlatlık ilişkisi özel bir duruma sahiptir: Evlat edinen ile evlatlık arasında karşılıklı nafaka yükümlülüğü bulunurken, evlat edinenin alt ve üstsoyu ile evlatlık arasında nafaka yükümlülüğü bulunmamaktadır. Yani evlat edinilen kişi, biyolojik anne babasına karşı nafaka talep edemez (evlat edinme ile önceki aile bağları nafaka açısından kesilmiş olur); aynı şekilde evlat edinenin anne babası da evlatlığa karşı nafaka yükümlüsü sayılmaz. Bu istisna dışında, yardım nafakası kurumu aile içi dayanışmayı hukukileştiren bir mekanizma olarak işlemektedir.
Nafakanın Artırılması, Azaltılması ve Kaldırılması Davaları
Nafaka miktarları, hükmedildikleri andaki koşullara göre belirlenir; ancak zamanla tarafların mali durumlarında veya ihtiyaçlarında önemli değişiklikler meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda, nafaka alacaklısı veya borçlusu, nafaka tutarının yeni koşullara uyarlanması için dava açma hakkına sahiptir. Türk Medeni Kanunu m.176/4, yoksulluk nafakası açısından “tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde” nafaka miktarının artırılabileceğini veya azaltılabileceğini öngörmektedir. Benzer şekilde TMK m.331, iştirak nafakası (çocuk nafakası) için, durumların değişmesi hâlinde tarafların istemi üzerine nafaka miktarının yeniden belirlenebileceğini düzenlemiştir. Bu hükümler, nafaka kararlarının kesin hükümle bağlanmış statik bir çözüm olmadığını, aksine şartlar değiştiğinde adaleti sağlamak üzere esnek biçimde yeniden değerlendirilebileceğini göstermektedir.
Nafaka artırım davaları, özellikle enflasyon nedeniyle paranın değer kaybetmesi, çocuğun eğitim ve bakım giderlerinin artması veya nafaka alacaklısının sağlık durumu gibi nedenlerle masraflarının çoğalması durumlarında gündeme gelir. Aradan geçen zamanda nafaka tutarı, alım gücündeki düşüş yüzünden yetersiz hale gelebilir. Bu durumda nafaka alacaklısı, mahkemeye başvurarak mevcut nafakanın makul oranda artırılmasını talep edebilir. Eğer ilk nafaka hükmünde her yıl için otomatik bir artış oranı belirlenmemiş ise (örneğin TÜFE veya ÜFE’ye endeksleme yapılmamışsa), belirli aralıklarla artırım davası açılması gerekebilmektedir. Uygulamada Yargıtay, nafaka kararlarında mümkünse bir artış oranının öngörülmesini ve genellikle Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) artış oranının esas alınmasını kabul etmektedir. Bu şekilde, nafaka tutarı her yıl kendiliğinden belli oranda yükseltilerek hem enflasyonun etkisi telafi edilmekte hem de tarafların her sene dava açmak zorunda kalmasının önüne geçilmektedir.
Nafaka azaltım davaları ise nafaka borçlusunun ödeme gücünün azalması veya nafaka alacaklısının mali durumunun iyileşmesi hallerinde söz konusu olur. Örneğin nafaka ödeyen eşin işsiz kalması, gelirinin ciddi ölçüde düşmesi ya da sağlık sebepleriyle çalışma imkanının kısıtlanması halinde, ödemekte olduğu nafakanın miktarının indirilmesini talep edebilir. Keza, yoksulluk nafakası alan eşin zaman içinde düzenli ve yeterli bir gelire kavuşması, ya da iştirak nafakası alan çocuğun ihtiyaçlarının azalması durumunda da nafaka borçlusu nafakanın hakkaniyete uygun şekilde düşürülmesi için dava açabilir. Yargıtay kararlarında, nafaka alıcısının yoksulluk durumunun ortadan kalkması veya genel olarak hakkaniyetin gerektirdiği hallerde nafakanın azaltılması ya da kaldırılması yönünde kararlar verilebileceği belirtilmektedir. Burada da mahkeme, yeni durumda nafaka ödenmesine gerek kalıp kalmadığını veya daha düşük bir tutarın yeterli olup olmayacağını değerlendirerek karar verir.
Nafakanın kaldırılması (tamamen sona erdirilmesi) da koşullardaki değişime bağlı olarak mümkündür. Özellikle yoksulluk nafakasında, TMK m.176/3’de sayılan sona erme nedenlerinin gerçekleşmesi durumunda nafaka kendiliğinden veya mahkeme kararıyla sona erer (örneğin nafaka alacaklısının evlenmesi veya taraflardan birinin ölümüyle kendiliğinden, nafaka alacaklısının fiilen evli gibi hayat kurması veya yoksulluğun bitmesiyle mahkeme kararıyla). İştirak nafakasında ise çocuğun ergin olmasıyla birlikte nafaka ödeme yükümlülüğü kendiliğinden ortadan kalkar. Erginlik öncesi çocuğun kendi gelirini kazanabilir hale gelmesi de mahkeme kararıyla nafakanın kaldırılmasına yol açabilir. Yardım nafakasında da, nafaka alan kişinin yoksulluktan kurtulması ya da nafaka veren akrabanın ekonomik koşullarının bozulup artık destek veremeyecek hale gelmesi gibi durumlarda nafaka yükümlülüğü mahkeme kararıyla kaldırılabilir. Her durumda, nafakanın kaldırılması için kalıcı ve esaslı bir değişiklik olması gerektiği, Yargıtay kararları ile de ortaya konulmuştur. Örneğin, yoksulluk nafakası alan tarafın evli olmamakla birlikte sürekli bir birliktelikle fiilen evlilik yaşamına benzer bir yaşam sürmesi, Yargıtay tarafından nafakanın kaldırılma sebebi sayılmıştır; yine nafaka alan kişinin düzenli bir işe girip yeterli gelir elde etmeye başlaması da nafakanın sona erdirilmesine yol açabilmektedir.
Usul hukuku bakımından, nafaka miktarının değişimine ilişkin kararlar, talep tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Yargıtay’ın İçtihadı Birleştirme Kararları, nafakanın artırılması veya azaltılmasına dair taleplerin kabulü halinde, yeni nafaka miktarının dava tarihinden geçerli olacak şekilde belirlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu ilke gereği, mahkeme, artırım/azaltım davası sonucunda nafaka tutarını değiştirdiğinde, değişen miktar geçmişe yönelik olarak eski dönemlere uygulanmaz; kararın verildiği tarihten ya da dava dilekçesinin mahkemeye verildiği tarihten itibaren hüküm doğurur. Böylece, nafaka borçlusu geçmiş dönemde ödenmiş nafakaları geri isteme veya nafaka alacaklısı geçmişe dönük fark talep etme hakkına sahip olmaz. Bu kural, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik sağlamakta; aynı zamanda nafaka alacaklısının gelirinin ani kesintiye uğramasını veya borçlunun geçmiş borç yüküyle karşılaşmasını önlemektedir.
Yargıtay’ın Güncel Kararlarında Nafaka Kriterleri
Yargıtay’ın son dönem kararları, nafaka hususunda bir dizi kritere ve ilkeye vurgu yapmaktadır. Bu kararlar ışığında öne çıkan bazı ölçütler ve yaklaşımlar şöyledir:
Yoksulluk durumunun tespiti: Yoksulluk nafakası taleplerinde Yargıtay, talep sahibinin gerçekten yoksulluğa düşüp düşmediğini titizlikle değerlendirir. Temel ihtiyaçlarını (barınma, yiyecek, sağlık, ulaşım vb.) karşılayacak düzeyde geliri olmayanlar, nafaka hukuku bakımından “yoksul” kabul edilmektedir.
Nafaka miktarında hakkaniyet: Nafaka miktarları belirlenirken tarafların sosyal ve ekonomik durumları, gelir seviyeleri ve nafaka yükümlüsünün ödeme gücü göz önünde bulundurulur. Hakkaniyet ilkesi (TMK m.4) gereğince nafaka; ne alacaklıyı temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak derecede mağdur edecek kadar düşük, ne de borçluyu kendi geçimini tehlikeye düşürecek kadar yüksek olmalıdır. Yargıtay, kararlarında bu dengeye özellikle dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Çocuk nafakası kriterleri: İştirak nafakasının takdirinde, çocuğun yaşı, eğitim durumu, sağlık ihtiyaçları ve boşanma öncesindeki hayat standardı önemli kriterlerdir. Yargıtay, iştirak nafakası miktarının çocuğun alıştığı yaşam koşullarını mümkün mertebe sürdürmesine imkân verecek şekilde belirlenmesi ve her somut olayda çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiğini belirtmektedir. Örneğin, eğitim çağındaki bir çocuğun özel ders veya okul masrafları varsa, bu hususlar nafaka tutarına yansıtılmalıdır.
Tedbir nafakasında yaklaşım: Yargıtay, tedbir nafakası kararlarında geçici önlemlerin ivedilikle alınmasının önemini vurgular ve bu aşamada eşlerin kusur durumunun dikkate alınmaması gerektiğinin altını çizer. Boşanma davasının başından itibaren maddi destek ihtiyacı doğuyorsa, hâkimin derhal tedbir nafakasına hükmetmesi beklenir. Nitekim Yargıtay, kusurlu eşin dahi dava sürecinde nafaka alabileceğini, burada önemli olanın geçim ihtiyacının varlığı olduğunu kararlarında ifade etmiştir.
Yardım nafakası ve eğitim durumu: Yardım nafakası konusunda Yargıtay, aile dayanışması prensibine atıf yaparak eğitimine devam eden reşit çocukların, kendi geçimlerini sağlayamadıkları takdirde anne ve babalarından (üstsoylarından) nafaka talep edebileceklerini kabul etmektedir. Yüksek Mahkeme, bu tür durumlarda mahkemelerin talep edenin eğitim durumu ve ihtiyaçlarını, davalı ebeveynin mali gücüyle birlikte değerlendirip uygun bir nafaka takdir etmesi gerektiğini belirtir. Böylece, yetişkin olsa bile okulunu bitirmemiş ve çalışmayan çocukların korunması mümkün olmaktadır.
Nafakanın kaldırılmasına dair ölçütler: Yargıtay’ın güncel içtihatlarında, nafakanın kaldırılması taleplerinde belli başlı kriterler uygulanmaktadır. Örneğin, yoksulluk nafakası alıcısının evlenme olmaksızın evli gibi fiilen birlikte yaşadığının kanıtlanması halinde nafakanın kesilmesi yönünde kararlar verildiği görülmektedir. Aynı şekilde, nafaka alacaklısının düzenli ve yeterli gelir getiren bir işe girmesi durumunda da artık yoksul sayılmayacağından nafakanın kaldırılabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Bu tür durumlarda mahkeme, nafaka alıcısının mali durumundaki kalıcı iyileşmeyi veya hayat tarzındaki değişikliği dikkate alarak nafaka yükümlülüğüne son verebilmektedir.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla Türk Medeni Kanunu hükümleri ve Yargıtay’ın güncel kararları çerçevesinde nafaka kurumuna ilişkin uygulama, denge ve hakkaniyet prensipleri üzerinde şekillenmektedir. Her bir nafaka türü için yasada öngörülen koşullar ile Yargıtay’ın ortaya koyduğu kriterler, nafaka taleplerinin değerlendirilmesinde yol gösterici olmaktadır. Nafakanın türüne göre korunması hedeflenen menfaat (eşin geçimi, çocuğun bakımı veya akrabanın desteklenmesi) farklılık gösterse de, ortak payda ihtiyaç sahibi kişinin insani yaşam koşullarının temini ve aşırı mağduriyetlerin önlenmesidir. Yargıtay, ilgili içtihatlarında kanun hükümlerini somut olaylara uygulayarak, toplumda adil bir denge sağlama misyonunu sürdürmektedir. Bu bağlamda, nafaka müessesesi hem aile hukukunun sosyal yüzü olarak ekonomik zayıfı korumakta, hem de tarafların değişen şartlarına uyum sağlayacak esnek çözümler sunmaktadır.
Nafaka Kavramı
Nafaka bir ceza değil, ekonomik olarak zayıf olanı koruyan sosyal bir yükümlülük.
TMK’da dört temel nafaka türü var: tedbir, iştirak, yoksulluk, yardım.
Tedbir Nafakası
Boşanma davası süresince geçici geçim desteği.
Kusur dikkate alınmaz; ihtiyaç varsa bağlanır.
Dava açılmadan da talep edilebilir (TMK m.197).
İştirak Nafakası
Çocuğun bakım ve eğitim giderleri için velayeti olmayan ebeveynin katkısı.
Çocuğun yaşı, eğitimi ve alıştığı yaşam standardı dikkate alınır.
Çocuk ergin olunca sona erer, ama eğitim sürüyorsa yardım nafakası gündeme gelir.
Yoksulluk Nafakası
Boşanma sonrası yoksulluğa düşecek eş lehine hükmedilir.
“Kusuru daha ağır olmamak” şartı var.
Süresizdir; evlenme, fiilen evlilik, gelir kazanma gibi durumlarda kaldırılır.
Yardım Nafakası
Üstsoy-altsoy ve kardeşler arasında yoksulluğa düşmemek için.
Kardeşlerde özel şart: ancak refah içindelerse yükümlülük var.
Evlatlık ilişkisi nafaka bakımından farklı düzenlenmiş.
Artırma, Azaltma, Kaldırma
Enflasyon, gelir değişikliği, eğitim giderleri → artırım davası.
İşsizlik, nafaka alacaklısının gelir kazanması → azaltma/kaldırma.
Kararlar dava tarihinden itibaren geçerli.
Yargıtay Yaklaşımı
Tedbir nafakasında kusur aranmaz.
Yoksulluk nafakasında temel ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığı kriter alınır.
İştirak nafakasında çocuğun üstün yararı esas.
Hakkaniyet ilkesi tüm nafaka türlerinde belirleyici.