Boşanmanın Tanımı ve Hukuki Dayanağı
Boşanma, evlilik birliğinin yasal yollardan, aile mahkemesi hakimi kararıyla sona erdirilmesidir. Türk hukukunda evlilik ancak kanunda öngörülen boşanma sebeplerinden birine dayanılarak ve mahkeme kararı ile sona erebilir. Boşanma davaları Aile Mahkemesi’nde görülür ve diğer hukuk davalarından kısmen farklı usul kurallarına tabidir. Türk Medeni Kanunu (4721 sayılı Kanun) m.161-184 hükümleri boşanma sebeplerini, sürecini ve sonuçlarını ayrıntılı şekilde düzenlemektedir. Mahkemece boşanmaya karar verilirken genellikle çocukların velayeti, nafaka ve tazminat gibi konular da karara bağlanır; buna karşılık mal paylaşımı ayrı bir dava olarak ele alınır ve genellikle boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra görülür.
Anlaşmalı Boşanma: Şartları ve Süreci
Anlaşmalı boşanma, eşlerin boşanmanın koşulları üzerinde tamamen uzlaşarak evliliği sonlandırdıkları dava türüdür. Türk Medeni Kanunu m.166/3 uyarınca evlilik en az 1 yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması veya birinin açtığı boşanma davasını diğerinin kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda mahkeme, tarafları bizzat dinleyip iradelerinin özgürce açıklandığını tespit etmeli ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumuna dair yapılan anlaşmayı uygun bulmalıdır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatine aykırı gördüğü hususlar varsa anlaşmada değişiklik önerebilir; bu değişiklikler taraflarca kabul edilirse boşanmaya hükmedilir. Anlaşmalı boşanmada hakimin tarafların beyanlarını bizzat duyması şarttır; bu nedenle her iki eşin duruşmaya katılarak boşanma iradelerini hakim önünde açıklaması zorunludur.
Anlaşmalı boşanmanın şartları Medeni Kanun’da açıkça belirtilmiştir: (a) Evlilik ilişkisinin resmi nikah tarihinden itibaren en az bir yıl sürmüş olması gerekir. Bir yıllık süre dolmadan anlaşmalı boşanma mümkün değildir (dini nikah, nişanlılık gibi süreler bu bir yıla dahil edilmez). (b) Eşlerin mahkemeye birlikte başvurmaları veya bir eşin davasını diğerinin kabul etmesi gerekir. Taraflar ortak dilekçeyle dava açabileceği gibi, tek tarafın açtığı davada diğer eşin tüm talepleri kabul etmesiyle de anlaşma sağlanabilir. Hatta başlangıçta çekişmeli olarak açılan bir boşanma davası devam ederken, taraflar bir boşanma protokolü sunarak veya duruşmada beyan ederek davayı anlaşmalıya çevirebilirler. (c) Taraflar duruşmada hakimin huzurunda kendi istekleriyle boşanmak istediklerini beyan etmelidir. Boşanma kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan, bu beyan avukat aracılığıyla yapılamaz. (d) Taraflarca üzerinde anlaşılan nafaka, tazminat, velayet ve çocukla kişisel ilişki gibi tüm hususların hakim tarafından uygun bulunması şarttır. Hakim kamu düzeni veya çocukların yararı gereği bu şartlarda değişiklik yapabilir; taraflar değişiklikleri kabul ederse anlaşmalı boşanma gerçekleşir, aksi halde dava çekişmeli usule döner. Uygulamada hakimler, tarafların mutabık kaldıkları koşulları genellikle onaylamakta ve anlaşmalı boşanma tek celsede sonuçlanmaktadır.
Çekişmeli Boşanma: Nedenleri ve Dava Süreci
Eşler boşanmanın koşullarında anlaşamıyor ya da tek taraf boşanmak istiyorsa çekişmeli boşanma davası söz konusu olur. Çekişmeli boşanmada eşler arasında kusur, tazminat, nafaka, velayet, eşya paylaşımı gibi konularda uyuşmazlık bulunur. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma davaları genel ve özel boşanma sebeplerine dayanabilir:
Genel boşanma sebebi: Kanunda tek tek sayılmamış olup evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmasıdır (TMK m.166/1). Halk arasında “şiddetli geçimsizlik” olarak bilinen bu genel sebebe, örneğin sürekli geçimsizlik, şiddet, hakaret, ilgisizlik, güven sarsıcı davranışlar gibi pek çok somut olgu dayanabilir. Genel sebebe dayanan davada, hakim boşanmaya hükmedebilmek için tarafların kusur durumunu değerlendirir; her iki taraf da diğerinin evlilik birliğini sarsan kusurlu davranışlarını ispat etmeye çalışır.
Özel boşanma sebepleri: Kanunda sınırlı şekilde sayılmış beş ayrı nedendir. Bu mutlak sebepler gerçekleştiğinde ayrıca kusur tartışması yapılmadan boşanma kararı verilebilir. Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen özel sebepler şunlardır:
Zina (aldatma) nedeniyle boşanma (TMK m.161)
Hayata kast, pek fena muamele veya onur kırıcı davranış (TMK m.162)
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (TMK m.163)
Terk (TMK m.164)
Akıl hastalığı (TMK m.165)
Özel sebeplere dayanan davada davacı, sadece bu olayın gerçekleştiğini ispatlamakla yükümlüdür; karşı tarafın ayrıca kusurlu olduğunu kanıtlaması gerekmez. Örneğin zina varsa, bu fiilin varlığı boşanma için yeterlidir. Genel sebepte ise boşanma kararı için kusur değerlendirmesi yapılarak evlilik birliğinin gerçekten temelinden sarsıldığına kanaat getirilmesi gerekir. Ayrıca, tam kusurlu olan (boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusuru bulunan) eşin açtığı boşanma davası kural olarak reddedilir; zira hiç kimse kendi ağır kusuruna dayanarak hukuki yarar elde edemez. Kanun m.166/2 uyarınca davacının kusuru tamamen veya davalıdan daha ağır ise, davalı boşanmaya itiraz edebilir. Ancak bu itiraz hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evliliğin devamında korunmaya değer bir yarar kalmamışsa (örneğin fiilen ayrılık durumu) hakim boşanmaya karar verebilir. Nitekim 2024’te yapılan yasal değişiklikle, daha önce üç yıl olan fiilen ayrı kalma süresi bir yıla indirilmiştir. Yani açılmış bir boşanma davası reddedilir ve karar kesinleştikten sonra 1 yıl boyunca ortak hayat yeniden kurulamazsa, bu durumda eşlerden birinin başvurusu üzerine boşanmaya hükmedilecektir.
Çekişmeli boşanma süreci, davayı açan eşin aile mahkemesine dava dilekçesi vermesiyle başlar. Dilekçede dayanılan boşanma sebebinin açıklanması ve varsa delillerin listelenmesi gerekir. Karşı taraf cevap dilekçesiyle iddiaları kabul veya inkâr eder, kendi delillerini sunar. Boşanma davalarında hakim, klasik yargılama kurallarından bazılarını farklı uygular: Örneğin her türlü delil serbestçe değerlendirilir ve hakimin vicdani kanaati esastır; tarafların her türlü ikrarı (kabul beyanı) hakimi bağlamaz; ayrıca hakim taraflara yemin teklif edemez. Telefon mesajları, e-postalar, fotoğraf ve video kayıtları, sosyal medya yazışmaları, tanık ifadeleri gibi hemen her tür delil boşanma davalarında kullanılabilmektedir. Hakim, sunulan deliller ile boşanma sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirerek ya boşanma kararı verir ya da deliller yetersizse davayı reddeder. Yargılama sırasında davanın niteliğine göre tedbir nafakası (geçici nafaka), çocukların geçici velayeti gibi koruyucu önlemler de alınabilir. Çekişmeli boşanma davaları anlaşmalı boşanmaya kıyasla daha uzun sürer; delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve raporların hazırlanması birden çok duruşma gerektirebilir.
Velayet Hakkı ve Çocukla Kişisel İlişki
Boşanma durumunda çocukların velayeti anne veya babadan birine verilir. Hakim bu kararı verirken her şeyden önce çocuğun üstün yararını gözetir. Medeni Kanun’a göre velayet düzenlenirken çocuğun bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişimi için hangi ebeveynin daha elverişli koşulları sağlayacağı dikkate alınır. Örneğin Yargıtay kararlarında, eşlerden biri zina yapmış olsa bile bunun çocuk için bir zarar oluşturmaması ve diğer ebeveyne göre daha iyi bakım imkanı sunması halinde velayetin zina yapan eşe verilebileceği belirtilmiştir; zira iyi bir eş olmak ile iyi bir ebeveyn olmak farklı kavramlardır. Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan hakim, tarafların anlaşmasına bağlı kalmadan, resen (kendiliğinden) araştırma yaparak çocuğun en çok yararına olacak kararı vermelidir.
Çocuğun belli bir yaşın üstünde olması halinde, mahkeme kararından önce çocuğun görüşünün alınması da yasal bir gerekliliktir. Uygulamada idrak çağı olarak genellikle 8 yaş ve üzeri çocuklar kabul edilir; bu yaştaki çocuklar, hakim tarafından dinlenerek hangi ebeveynle yaşamayı tercih ettikleri sorulur. Mahkeme ayrıca uzman psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılardan oluşan bir heyete inceleme yaptırarak anne ve baba yanında çocuğun yaşam koşullarını değerlendiren bir sosyal inceleme raporu alır. Tüm bu incelemelerin amacı, çocuğun sağlık, eğitim, güvenlik ve sosyal ihtiyaçları bakımından en yararlı olacak velayet düzenini belirlemektir. Velayet düzenlemesi kesin değildir; boşanma sonrasında şartların değişmesi halinde (örneğin velayet sahibi ebeveynin ağır hastalığı, ilgisiz kalması, çocuğun ergenlikte diğer ebeveyne geçmek istemesi gibi durumlarda) velayetin değiştirilmesi davası açılarak yeni durum değerlendirilir.
Velayet kendisine verilmeyen anne veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki (şahsi münasebet) kurulmasına karar verilir. Mahkeme, çocukla görüşme gün ve saatlerini çocuğun özellikle sağlık ve eğitim durumuna zarar vermeyecek şekilde takdir eder. Örneğin okul çağındaki bir çocuk için hafta sonları veya tatil dönemlerinde belirli süreler diğer ebeveynle görüşme şeklinde düzenleme yapılır. Velayet hakkı kendisine verilmeyen taraf, ayrıca çocuğun bakım giderlerine katkı için iştirak nafakası ödemekle yükümlüdür (bu konu aşağıda nafaka bölümünde ele alınmıştır). Çocukla kişisel ilişki hakkı, velayeti alamayan ebeveynin en önemli haklarındandır; bu hakkın ihlali (örneğin çocuğu göstermeme) halinde hukuki yaptırımlar söz konusudur. Uyarılara rağmen sürekli şekilde çocuğu göstermeyen ebeveyn hakkında icra yoluyla kişisel ilişki sağlanabileceği gibi, aşırı durumlarda velayetin değiştirilmesi dahi gündeme gelebilir.
Boşanma davalarında günümüzde ortak velayet konusu da tartışılmaktadır. Mevzuatta açık bir düzenleme olmamakla birlikte, Yargıtay içtihatları ışığında tarafların rızası halinde boşanma sonrasında ortak velayet uygulamasına izin verilebilmektedir. Özellikle anlaşmalı boşanmalarda anne ve babanın ortak velayet üzerinde anlaşmaları durumunda mahkemeler bunu onaylama eğilimindedir. Ancak çekişmeli durumlarda hala yaygın olarak velayet tek tarafa bırakılmakta, diğer tarafa düzenli kişisel ilişki hakkı tanınmaktadır.
Nafaka Türleri ve Belirlenme Kriterleri
Boşanma sürecinde ve sonrasında ekonomik dengeyi sağlamak adına çeşitli nafaka türleri öngörülmüştür:
Tedbir Nafakası: Boşanma davası devam ederken, eşlerden birinin veya çocukların geçimini sağlamak üzere hakim tarafından takdir edilen geçici nafakadır. Davanın açılmasıyla birlikte, gelir durumu zayıf olan eş kendisi ve çocuklar için tedbir nafakası talep edebilir. Mahkeme, diğer eşin maddi gücü oranında dava süresince aylık nafaka ödenmesine karar verebilir. Tedbir nafakası, boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam eder ve kararın kesinleşmesiyle birlikte kendiliğinden sona erer. (Boşanma hükmüyle birlikte tedbir nafakası, durumuna göre yoksulluk veya iştirak nafakasına dönüşebilir.)
İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası): Boşanma sonrası, velayet kendisine verilmeyen ebeveynin müşterek çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılması için ödediği nafakadır. Kanunen anne ve baba, çocuklarının giderlerine güçleri oranında katılmak zorundadır. Bu nedenle mahkeme, boşanma kararıyla birlikte çocuğun velayeti kendisine verilmeyen tarafın, çocuğun erginlik çağına kadar belirli miktarda aylık nafaka ödemesine hükmeder. İştirak nafakası, kural olarak çocuk 18 yaşını doldurduğunda (ergin olduğunda) kendiliğinden sona erer. Ancak çocuğun eğitimi devam ediyorsa veya kendi geçimini sağlayamıyorsa, ergin olsa bile Yargıtay içtihatlarıyla belli koşullarda nafakanın devamı mümkün olabilmektedir. Öte yandan çocuk ergin olmadan kendi kazancıyla geçinebilecek duruma gelirse, mahkemeden nafakanın kaldırılması talep edilebilir.
Yoksulluk Nafakası: Boşanma yüzünden ekonomik olarak yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilen süresiz nafakadır. Türk Medeni Kanunu m.175’e göre, boşanma sonucu yoksullaşacak taraf, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka talep edebilir; ancak talep edenin boşanmada kusuru daha ağır olmamalıdır. Yani kendisi eşinden daha kusurlu olan taraf yoksulluk nafakası alamaz. Yoksulluk nafakasına hak kazanmak için ayrıca karşı tarafın kusurlu olması şart değildir; önemli olan, talep edenin daha az kusurlu veya eşit kusurlu olması ve boşanmayla yoksulluğa düşecek olmasıdır. Mahkeme, tarafların maddi durumlarını ve hayat standartlarını değerlendirerek uygun bir nafaka miktarı belirler. Kanun metninde süresiz denmekle birlikte, yoksulluk nafakası bazı koşulların gerçekleşmesiyle sona erdirilebilir: Nafaka alanın yeniden evlenmesi, fiilen evli gibi bir birliktelik kurması, nafaka alanın veya ödeyenin ölümü gibi hallerde nafaka kendiliğinden kalkar (TMK m.176). Ayrıca nafaka alacaklısının ekonomik durumunun düzelmesi veya nafaka ödeyenin mali gücünün önemli ölçüde azalması gibi durumlarda taraflardan biri mahkemeye başvurarak nafakanın artırılmasını, azaltılmasını veya kaldırılmasını talep edebilir.
Nafaka miktarının belirlenmesinde, hakim geniş takdir yetkisine sahiptir. Kanun, belirli bir hesap formülü vermemiştir; bu nedenle hakim, her olayın koşullarına göre hakkaniyete uygun bir miktar takdir eder. Uygulamada mahkemeler ortalama gelir düzeyine sahip kişiler için genellikle maaşın yaklaşık %25’i oranında nafakaya hükmetmektedir; ancak somut olayın durumuna göre bu oran değişebilir. Hakim nafaka miktarını belirlerken tarafların ekonomik durumu, gelirleri, çocuk sayısı, çocukların eğitim, sağlık, barınma giderleri, eşlerin yaşam standartları gibi pek çok ölçütü göz önünde bulundurur. Örneğin her iki tarafın da gelir belgeleri, meslekleri, varsa kira gibi ek gelirleri incelenir; nafaka ödeyecek eşin de geçimini sürdürebilmesi gereği dikkate alınarak, ne nafaka alacaklısını muhtaç bırakacak kadar düşük ne de nafaka yükümlüsünü aşırı mağdur edecek kadar yüksek bir miktar hedeflenir. Taraflar anlaşmalı boşanmada nafaka miktarını kendi aralarında kararlaştırabilirler; ancak hakimin onayı olmadan bu anlaşma geçerli olmayacaktır. Nafaka kararlarında ekonomik koşulların değişmesiyle zamanla güncelleme ihtiyacı doğabilir. Örneğin yüksek enflasyon yaşanan dönemlerde nafaka miktarı fiilen eriyebileceğinden, uygulamada mahkemeler tarafından her yıl ÜFE/TÜFE oranında artış yapılmasına karar verildiği görülmektedir. Nitekim Yargıtay da talep halinde yoksulluk nafakasına yıllık enflasyon oranında artış şartı konulması gerektiğini ifade etmektedir.
Mal Paylaşımı ve Edinilmiş Malların Tasfiyesi
Boşanma sürecinin bir diğer yönü de eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi yani mal paylaşımıdır. Türkiye’de 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ile yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi olarak belirlenmiştir. Bu rejime göre eşler, evlilik içinde edinilen mallar üzerinde eşit hakka sahiptir ve boşanma halinde kural olarak her biri diğerinde kalan edinilmiş malların değerinin yarısını talep edebilir. Evlilik tarihinden boşanma davasının açıldığı tarihe kadar edinilen mal varlığı değerleri edinilmiş mal kabul edilir; dava açıldıktan sonra taraflardan birinin kazandığı malvarlıkları ise paylaşım hesabına dahil edilmez. Bu nedenle boşanma davasının açıldığı an, mal rejiminin sona erdiği an olarak kabul edilir.
Edinilmiş mal, eşlerin çalışması veya gelir elde etmesi sonucu kazandıkları malvarlığı değerlerini ifade eder (ücret geliriyle alınan ev, araba, birikimler vb. gibi). Buna karşılık evlilikten önce sahip olunan malvarlığı, evlilik sırasında miras kalan veya hediye edilen mallar ile manevi tazminat alacakları gibi kişisel nitelikteki gelirler kişisel mal sayılır ve paylaşımın dışında tutulur. Eşler evlenirken kanunda öngörülen başka bir mal rejimini (örn. mal ayrılığı) sözleşme ile seçmemişlerse, boşanmada edinilmiş mallara katılma rejimine göre paylaşım yapılacaktır. Mal paylaşımı genellikle ayrı bir dava şeklinde yürütülür ve ancak boşanma kararının kesinleşmesinden sonra talep edilebilir(taraflar boşanma davasıyla birlikte mal rejimi davası da açsa bile, fiilen mahkeme iki davayı ayırarak boşanmayı öncelikli karara bağlar).
Mal rejiminin tasfiyesinde iki temel talep türü gündeme gelir: Birincisi katılma alacağı talebidir. Katılma alacağı, her bir eşin diğer eşin edinilmiş mallarının değerinin yarısı üzerinde hak sahibi olması anlamına gelir. Örneğin evlilik süresince eşlerden biri adına kayıtlı olarak satın alınan bir ev varsa, diğer eş bu evin yarı değerini katılma alacağı olarak isteyebilir. İkinci talep türü ise katkı payı alacağıdır. Eğer eşlerden biri, diğerinin mal edinmesine maddi katkı sağlamışsa (örneğin bir eşin üzerine kayıtlı bir evin alınmasına diğer eş para vermiş veya kredi ödemişse), boşanma halinde bu katkısını geri isteyebilir. Katkı payı alacağı, edinilmiş mal niteliğinde olmayan (kişisel mal grubuna giren) bir malvarlığı değerine yapılan katkının iadesini sağlamaya yöneliktir.
Mal paylaşımı davalarında, malvarlığına dair kayıtlar, tapu ve banka kayıtları, ekspertiz raporları gibi kapsamlı incelemeler yapılır. Eşlerin mal kaçırma girişimleri de değerlendirilir; örneğin boşanmadan kısa süre önce bir eşin malını üçüncü kişiye devretmesi durumunda, bunun gerçek bir satış mı yoksa karşı tarafa düşecek payı engellemek için muvazaalı bir işlem mi olduğu araştırılır. Yargıtay içtihatlarına göre, eşler arasındaki mal devrinin bağış (hibe) sayılabilmesi için bağış iradesinin hiçbir tereddüte yer vermeyecek açıklıkta olması gerekir; aksi takdirde yapılan devir, edinilmiş mal rejiminin kapsamına dahil edilerek tasfiye edilecektir. Dolayısıyla, örneğin eşlerden biri diğerine ait bir malı “ona hediye ettiğini” iddia ediyorsa, bunun açık bir ispatı olmadıkça o mal paylaşıma tabi tutulabilir. Mal paylaşımında her somut olay farklı olabileceğinden, yasal hakların tam olarak korunabilmesi için uzman bir aile hukuku avukatının desteğiyle hareket etmek önemlidir.
Yargıtay Kararlarından Güncel Örnekler
Boşanma hukukuna ilişkin Yargıtay kararları, alt mahkemeler için yol gösterici olup uygulamada birlik sağlamaktadır. Son yıllarda verilen bazı önemli karar örnekleri şunlardır:
Tam kusurlu eşin davası reddi: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, tamamen kusurlu olan eşin açtığı boşanma davasının kabul edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Eşlerden biri, diğerinin hiçbir kusuru olmaksızın evlilik birliğini temelinden sarsan tüm hatayı yapmışsa, kendi kusuruna dayanarak boşanma kararı elde edemeyecektir. Bu karar, Medeni Kanun m.166/2’deki düzenlemenin bir yansımasıdır.
Velayet ve çocuğun görüşü: Yargıtay, idrak çağındaki (yeterli olgunluğa erişmiş) çocukların velayet konusunda görüşlerinin mutlaka alınması gerektiğini çeşitli kararlarında belirtmiştir. Örneğin bir kararda 8 yaşından büyük çocukların tercihi sorulmadan velayet kararı verilmesini eksik inceleme sayarak mahkeme hükmünü bozmuştur. Bu, çocuğun üstün yararı ilkesinin bir gereği olarak değerlendirilmiştir.
Ebeveyn kusuru ve velayet: Yargıtay’ın bir içtihadına göre, eşin zina yapmış olması otomatik olarak velayeti alamayacağı anlamına gelmez. Eğer zina yapan taraf, çocuğun bakım ve yetiştirilmesinde diğer tarafa göre daha faydalı olacaksa, velayet onun üzerinde bırakılabilir. Yüksek Mahkeme, iyi bir eş olmanın farklı, iyi bir ebeveyn olmanın farklı bir kavram olduğunu vurgulayarak çocuğun menfaatini ilk planda tutmaktadır.
Kısa evlilikte yoksulluk nafakası: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 15 Ekim 2024 tarihli kararında, yalnızca 14 ay süren bir evlilik için yaklaşık 150 aylık nafaka tutarına denk gelecek şekilde toplu (peşin) yoksulluk nafakası takdir edilmesini hakkaniyete aykırı bulmuştur. Mahkeme, bu kadar kısa süreli bir evlilikten sonra yıllarca nafaka ödenmesinin dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığına hükmetmiştir.
Nafakada yıllık artış şartı: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2024 tarihli bir kararına göre, talep edildiği takdirde yoksulluk nafakası kararına her yıl ÜFE oranında artış yapılacağı yönünde hüküm konulması gerekmektedir. Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu talebi göz ardı ederek sabit nafakaya karar vermesi bozma sebebi sayılmıştır. Bu karar, enflasyon karşısında nafaka alacaklısının korunması ilkesini ortaya koymaktadır.
Mal devri ve bağış iddiası: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22 Mart 2025 tarihli kararında, mal rejiminin tasfiyesi esnasında bir malın diğer eşe devrinin hibe (bağış) sayılabilmesi için bağış iradesinin kesin ve net biçimde kanıtlanması gerektiği belirtilmiştir. Bu karar, boşanma öncesi yapılan mal transferlerinin dürüstlük kuralına aykırı şekilde mal paylaşımından kaçınma amacı taşıyıp taşımadığının titizlikle inceleneceğini göstermektedir.
Sonuç ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Sonuç olarak, boşanma davası gerek duygusal açıdan gerek hukuki açıdan dikkatle yönetilmesi gereken bir süreçtir. Evliliğin sona erdirilmesi kararı alınırken, tarafların hak kaybına uğramamak için yasal prosedürleri doğru takip etmeleri önemlidir. Anlaşmalı boşanma, uygun şartlar mevcutsa en hızlı ve az yıpratıcı yoldur; ancak protokol hazırlarken çocukların geleceği, nafaka ve mal paylaşımı gibi konuların adil ve kapsayıcı biçimde düzenlenmesine özen gösterilmelidir. Çekişmeli boşanmada ise delillerin zamanında ve usulüne uygun sunulması, tanık beyanlarından maddi belgeler ve gerekiyorsa uzman raporlarına kadar her türlü kanıtın etkin biçimde kullanılması gerekir. Özellikle boşanma dilekçesinde ileri sürülen iddiaların ispat araçlarının belirtilmesi ve usul kurallarına riayet edilmesi, davanın sağlıklı seyri açısından önem taşır.
Boşanma davalarında çocukların durumu hassas bir konudur; velayet ve kişisel ilişki hususlarında her adımda çocukların ruhsal ve bedensel iyiliği gözetilmelidir. Ebeveynler, boşanma sonrası dönemde de çocukların her iki tarafla güvenli ve sevgi dolu ilişki kurmasını desteklemelidir.
Nafaka yükümlülükleri konusunda tarafların bilinçli olması gerekir. Mahkemenin hükmettiği nafakalar yasal birer yükümlülüktür ve ödenmemesi halinde icra takibi, gecikme faizi ve hatta nafaka borcuna ilişkin tazyik hapsi gibi yaptırımlarla karşılaşılabilir. Bu nedenle nafaka ödeyecek tarafın, karara itiraz hakkı saklı kalmak kaydıyla, ödeme planını aksatmadan yerine getirmesi önemlidir. Nafaka alacaklısı taraf da ekonomik koşullar değiştiğinde artırım davası açabileceği gibi, nafaka borçlusu da şartlar ağırlaşırsa azaltma veya kaldırma talebinde bulunabilir.
Mal paylaşımı boyutunda, evlilik süresince edinilen malların envanterinin doğru çıkarılması ve hak iddialarının zamanında yapılması gerekir. Boşanma kesinleştikten sonra mal rejiminin tasfiyesi için zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerektiği unutulmamalıdır. Eşlerin, evlilik birliği içinde yaptıkları katkıları belgelemeleri ve gerekiyorsa mal rejimi davasında ileri sürmeleri kendi menfaatlerinedir.
Son olarak, boşanma sürecinde tarafların mümkün olduğunca sakin ve makul hareket etmeleri, çocuklar varsa onları çatışmanın dışında tutmaları tavsiye edilir. Hukuki hakların etkin biçimde kullanılabilmesi için uzman bir boşanma avukatından danışmanlık almak faydalı olacaktır. Boşanma hukukundaki yasal düzenlemeler ve Yargıtay içtihatları zaman içerisinde değişiklik gösterebilir; bu nedenle güncel gelişmelerin takibi önem arz eder. Tüm bu hususlara dikkat edildiğinde, boşanma süreci daha öngörülebilir ve yönetilebilir olacak, taraflar açısından yeni hayatlarına sağlıklı bir başlangıç yapma imkanı doğacaktır.