2025 Yılında Türk Tüketici Hukuku Mevzuatı ve Tüketici Hakları

2025 Yılında Türk Tüketici Hukuku Mevzuatı ve Tüketici Hakları

Tüketici Hukukunun Temel İlkeleri

Tüketici hukuku, ekonomik açıdan zayıf konumdaki tüketiciyi korumak amacıyla oluşturulmuş; kamu düzeninden sayılan, emredici nitelikte kurallar içerir. Temel ilkesi, tüketicinin korunması olup tüketicilerin sağlık, güvenlik ve ekonomik çıkarlarının gözetilmesini esas alır. Bu alanda bilgilendirme ve şeffaflık ilkesi de geçerlidir: Satıcı veya sağlayıcılar, ürün ve hizmetler hakkında açık, anlaşılır bilgiler sunmalı; sözleşme koşulları adil ve dengeli olmalıdır.

Tüketici sözleşmelerinde haksız şart yasağı bulunur. Tüketici aleyhine ağır hükümlere yer veren veya sonradan tüketici aleyhine değiştirilen sözleşme maddeleri geçersiz sayılabilir. Ayrıca, yazılı sözleşmelerdeki hükümlerin açık ve anlaşılır olması şarttır; tüketici lehine yorum ilkesi gereğince, bir şart birden fazla anlama geliyorsa tüketici lehine yorumlanır.

Tüketici hukukunun bir diğer ilkesi de etkin başvuru ve hak arama kolaylığıdır. Tüketicilerin uğradıkları zararları gidermek için kolayca başvurabilecekleri Tüketici Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri oluşturulmuştur. Bu sayede, tüketiciler haklarını ararken uzun ve masraflı yargı süreçleriyle karşılaşmadan, hızlı ve düşük maliyetli çözüm mercilerine ulaşabilmektedir. Son olarak, kamu gözetimi ilkesi uyarınca devlet, piyasa gözetimi ve denetimiyle tüketici menfaatlerini koruyucu tedbirler alır. Bu kapsamda, ticari reklamların denetlenmesi, ürün güvenliği standartlarının sağlanması gibi düzenlemeler de tüketici hukukunun temel parçalarıdır.

Ayıplı Mal ve Hizmet Tanımı ile Haklar

Ayıplı mal, tüketiciye teslim anında taraflarca kararlaştırılan örnek veya modele uygun olmayan ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımayan, sözleşmeye aykırı mal olarak tanımlanır. Örneğin, ambalajında veya reklamında belirtilen nitelikleri sağlamayan; teknik düzenlemelere aykırı özellikler barındıran; maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar ayıplı kabul edilir. Benzer şekilde, ayıplı hizmet de bir hizmetin sözleşmede kararlaştırıldığı veya olması gerektiği şekilde ifa edilmemesi halini ifade eder. Hizmetin eksik, hatalı veya amacına uygun olmayan biçimde sunulması durumunda ayıplı hizmet söz konusu olur.

Türk tüketici mevzuatı, ayıplı mal veya hizmetle karşılaşan tüketiciye güçlü seçimlik haklar tanımaktadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre tüketici, mal veya hizmetteki ayıp ortaya çıktığında şu dört seçimlik haktan birini talep edebilir:

Sözleşmeden dönme: Ayıplı malı iade ederek ödediği bedelin tamamını geri isteme hakkı.

Bedel indirimi: Malı veya hizmeti elinde tutarak ayıp oranında satış bedelinde indirim talep etme hakkı.

Ücretsiz onarım: Aşırı masraf gerektirmediği takdirde, tüm masrafları satıcıya ait olmak üzere malın ücretsiz tamirini isteme hakkı.

Ayıpsız misli ile değiştirme: Mümkünse, ayıplı malın yenisiyle, ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini talep etme hakkı.

Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talepleri yerine getirmekle yükümlüdür. Ücretsiz onarım veya değiştirme hakları, satıcı yanında üretici veya ithalatçıya karşı da ileri sürülebilir; bu kişiler ayıbın kendilerinden kaynaklanmadığını ispat edemedikleri sürece satıcıyla birlikte müteselsilen sorumludur. Ancak onarım veya değişim, satıcı açısından orantısız güçlük oluşturuyorsa (örneğin aşırı maliyetliyse), kanun tüketiciye diğer haklardan (bedel iadesi veya indirim) birini seçme imkânı tanımaktadır.

Tüketici, seçimlik haklarından sadece birini belirleyerek kullanabilir ve kural olarak bu hakkın kullanılmasıyla diğer seçimlik hakları sona erer. Örneğin ayıplı mal nedeniyle bedel iadesi talep eden tüketici, daha sonra kararını değiştirip ürünün değiştirilmesini isteyemez. Nitekim Yargıtay, bir kararında bir kez kullanılan seçimlik hakkın sonradan ıslah yoluyla değiştirilemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Bu nedenle tüketicilerin durumlarına en uygun hakkı en başta seçmeleri önemlidir. Ayrıca, ayıp ortaya çıktığında zamanaşımı sürelerine dikkat edilmelidir. Kanuna göre ayıplı mala dayalı talepler, malın tesliminden itibaren 2 yıl (konut veya taşınmazlarda 5 yıl) içerisinde ileri sürülmelidir. Satıcı ayıbı hileyle gizlemişse zamanaşımı süresi uygulanmaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, ayıbın varlığı veya satıcı tarafından ayıbın kabul edilmesinin tek başına zamanaşımını kesen sebeplerden olmadığını belirtmiştir. Bu durumda, tüketicinin hak kaybına uğramaması için ayıbı öğrenir öğrenmez yasal yollara başvurması gerekmektedir.

Garanti Süresi, Servis Hizmeti ve İspat Yükü

Tüketicinin korunmasını güçlendiren bir diğer mekanizma garanti süresi uygulamasıdır. Mevzuata göre, garanti belgesiyle satılması zorunlu olan dayanıklı tüketim mallarında garanti süresi, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren başlar ve en az iki yıl olmak zorundadır. Bu süre zarfında ortaya çıkan üretim kaynaklı arızaların giderilmesi ücretsiz olarak yapılır. Ücretsiz onarım, tüketicinin temel haklarından biri olup garanti süresi içinde parça değişimi dahil hiçbir masraf tüketiciye yansıtılamaz. Satıcı veya yetkili servis, malın tamirini en fazla 30 iş günü (konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda 60 iş günü) içinde gerçekleştirmelidir. Aksi takdirde tüketici, tamir yerine malın değiştirilmesi veya bedel iadesi hakkını kullanabilir. Yargıtay da garanti kapsamında tamire götürülen bir malın, serviste kaldığı sürenin zamanaşımı süresine eklenemeyeceğini, yani tamir sürecinin tüketicinin dava açma süresini uzatmayacağını karara bağlamıştır. Bu durumda, tüketici tamir beklerken dahi hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerini gözetmeli, gerektiğinde yasal işlemleri başlatmalıdır.

Servis hizmeti konusunda, üretici-ithalatçılar malların satış sonrası bakım ve onarımını sağlamakla yükümlüdür. Özellikle elektronik eşyalar, beyaz eşya gibi dayanıklı mallar için üretici, malın kullanım ömrü boyunca (mevzuat gereği en az 10 yıl) yedek parça bulundurmak ve teknik servis hizmeti sunmak zorundadır. Bu yükümlülük, tüketicinin malı satın aldıktan yıllar sonra bile ortaya çıkabilecek arızalarda mağdur olmamasını hedeflemektedir. Yetkili servisler, tamir sırasında takılan parçalar ve yapılan işçilik için de en az 6 ay garanti vermektedir. Böylece, aynı arızanın kısa süre içinde tekrarlanması halinde tüketici yeniden ücretsiz onarım hakkına sahip olur.

Ayıplı mal veya hizmetlere ilişkin uyuşmazlıklarda ispat yükü konusunda kanun, tüketici lehine bir karine getirmiştir. Teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim anında zaten mevcut olduğu kabul edilir. Bu yasal karine gereğince, ilk altı ayda görülen kusurun sonradan oluşmadığını, malın aslında ayıpsız olduğunu ispat etme yükümlülüğü satıcıya aittir. Dolayısıyla tüketici, satın aldığı mal 6 ay içinde bozulduğunda kusurun kendisinden kaynaklanmadığını kanıtlamak zorunda kalmadan haklarını talep edebilir. 6 ay geçtikten sonra ortaya çıkan ayıplarda ise ispat yükü genel hükümlere göre normale döner; bu durumda tüketici, sorunun imalattan veya malın gizli ayıbından ileri geldiğini ispat etmek durumunda kalabilir. Ancak uygulamada, teknik konularda bilirkişi incelemesi gibi yollarla tüketicinin ispat yükünü hafifleten yöntemler de devreye girmektedir.

Cayma Hakkı ve Uygulama Koşulları

Cayma hakkı, özellikle mesafeli satışlar (internet, telefon gibi uzaktan yapılan alışverişler) ile iş yeri dışında kurulan sözleşmelerde (örneğin kapıdan satışlar) tüketiciye tanınmış önemli bir haktır. Tüketici, belirli süre içinde hiçbir gerekçe göstermek zorunda olmadan ve cezaî şart ödemeden sözleşmeden dönerek malı iade etme veya hizmeti sonlandırma hakkına sahiptir. Mevcut düzenlemelere göre bu süre 14 gündür. Mesafeli satışlarda cayma süresi, mal tesliminden itibaren 14 gün; hizmet sunumlarında ise sözleşmenin kurulduğu günden itibaren 14 gün olarak uygulanır. Tüketici bu süre zarfında cayma bildirimi yaparak malı iade edebilir veya hizmeti iptal edebilir. Satıcı da cayma bildirimi kendisine ulaştıktan sonra en geç 14 gün içinde varsa aldığı bedeli iade etmekle yükümlüdür.

Cayma hakkının kullanımı bazı koşullara tabidir. Tüketicinin, cayma kararını yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı (örneğin e-posta) aracılığıyla satıcıya bildirmesi gerekir. Uygulamada satıcılar, kendi web siteleri üzerinden iade başvurusu formları da sunmaktadır. Cayma hakkını kullanan tüketici, ürünü kendisine teslim edildiği şekliyle iade etmekle yükümlüdür; ancak ürünü inceleyip denediği için değerinde azalma olmuşsa sorumlu tutulmaz. Öte yandan, cayma hakkı süresi dolmadan malı kargoya verme yükümlülüğü de bulunmaktadır. Kanuna göre satıcı, tüketiciyi cayma hakkı konusunda sözleşme öncesinde bilgilendirmek zorundadır. Eğer satıcı yasal olarak gerekli ön bilgilendirmeyi yapmamışsa, tüketici 14 günlük süreyle bağlı olmaksızın daha uzun bir süre içinde de cayma hakkını kullanabilir (yani süre, bilgilendirmenin usulüne uygun yapıldığı tarihten itibaren başlar). Bu düzenleme, satıcıların cayma hakkını tüketiciden gizlemeye çalışmasını engellemeyi amaçlamaktadır.

Cayma hakkının istisnaları da mevcuttur. Bazı ürün ve hizmetlerde niteliği gereği bu hak kullanılamaz. Örneğin, çabuk bozulabilen veya son kullanma tarihi geçebilecek gıda ürünlerinde; ambalajı açılmış hijyenik ürünlerde (kulaklık, iç çamaşırı, diş fırçası vb.); tüketicinin özel isteklerine göre hazırlanan kişiye özel mallarda cayma hakkı bulunmamaktadır. Ayrıca, ses veya görüntü kayıtları, yazılım programları gibi dijital içerik taşıyan ürünlerin ambalajı açıldıktan sonra; gazete, dergi gibi süreli yayınların teslimine ilişkin sözleşmelerde; ve çevrimiçi anında ifa edilen hizmetlerde (örneğin anlık dijital ürün teslimi) cayma hakkı tanınmamıştır. Bu istisnalar, kötü niyetli kullanımın ve objektif olarak iadesi mümkün olmayan durumların önüne geçmek içindir.

Son olarak, güncel gelişmeler olarak Ticaret Bakanlığı, 2025 yılında mesafeli olmayan doğrudan satışlar bakımından cayma hakkı süresinin 14 günden 30 güne çıkarılmasına yönelik bir yönetmelik taslağı hazırlamıştır. Bu düzenleme yürürlüğe girerse, mağaza dışında yapılan doğrudan satışlarda tüketici koruması daha da artacak; tüketiciler 30 gün içinde hiçbir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönebileceklerdir. Bu tür adımlar, mevzuatın tüketici lehine güncellenmeye devam ettiğini ve Avrupa Birliği standartlarına uyumun sürdüğünü göstermektedir.

Tüketici Hakem Heyeti ve Mahkeme Başvuru Süreci

Tüketici uyuşmazlıklarında, mahkeme öncesi hızlı ve masrafsız çözüm sağlamak amacıyla Tüketici Hakem Heyetleri önemli bir rol oynar. 2025 yılı itibarıyla, değeri 149.000 Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu parasal sınır her yıl yeniden değerleme oranına göre güncellenir. Belirtilen tutarın altındaki anlaşmazlıklarda tüketiciler, ikametgahlarının bulunduğu veya işlemin yapıldığı yerdeki İl veya İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak haklarını aramalıdır. 149.000 TL ve üzeri değerdeki uyuşmazlıklar için ise hakem heyetleri görevli değildir; bu durumlarda doğrudan yargı yoluna başvurulur. 2020’de yürürlüğe giren düzenleme uyarınca, yüksek değerli tüketici uyuşmazlıklarında dava açılmadan önce arabuluculuk başvurusu da zorunlu hale getirilmiştir. Yani, parasal sınırın üzerindeki ihtilaflarda tüketici önce dava şartı arabuluculuğa başvurmak, çözüm sağlanamazsa tüketici mahkemesinde dava açmak durumundadır.

Tüketici hakem heyetlerine başvuru işlemi son derece erişilebilir biçimde düzenlenmiştir. Tüketici, bizzat veya vekili aracılığıyla dilekçe ve ilgili belgelerle birlikte hakem heyetine başvurabilir; hatta e-Devlet üzerinden çevrimiçi başvuru yapma imkânı da vardır. Başvurularda harç veya ücret alınmaz, böylece tüketiciler mali kaygı duymadan haklarını arayabilirler. Hakem heyetleri, başvuruları dosya üzerinden inceler; gerektiğinde taraflardan ek bilgi/belge isteyebilir veya bilirkişi incelemesi yaptırabilir. Kanunen hakem heyetleri, kendilerine gelen başvuruyu en geç 6 ay içinde karara bağlamakla yükümlüdür; zorunlu hallerde bu süre en fazla 3 ay uzatılabilir. Uyuşmazlığın niteliği gerektiriyorsa tarafların sözlü beyanlarına veya uzmana başvurulmasına da karar verilebilir, ancak genel uygulama evrak üzerinden incelemedir.

Hakem heyetlerinin verdiği kararlar tarafları bağlayıcıdır. Satıcı veya sağlayıcı, hakem heyetinin tüketici lehine verdiği kararı gönüllü olarak yerine getirmezse, tüketici bu kararı icra edilebilir belge olarak kullanabilir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na göre hakem heyeti kararları, mahkeme ilamı gibi icraya konulabilir; yani tüketici icra dairesine başvurarak kararın zorla infazını sağlayabilir. Diğer taraftan, tarafların hakem heyeti kararına karşı itiraz hakkı vardır. Kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde tüketici veya satıcı, karara karşı tüketici mahkemesine (bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesine) itiraz davası açabilir. İtiraz üzerine mahkeme, uyuşmazlığı esastan inceleyerek kesin bir hükme bağlar. Eğer 2 hafta içinde itiraz edilmezse hakem heyeti kararı kesinleşir. Uygulamada, özellikle değeri yüksek olmayan uyuşmazlıklarda satıcılar çoğunlukla karara itiraz etmemekte ve tüketici lehine sonuçlanan kararlar bu şekilde kesin hüküm haline gelmektedir.

Tüketici mahkemeleri, hakem heyetinin görev alanına girmeyen veya hakem heyeti kararına itiraz edilen hallerde devreye girer. Tüketici mahkemeleri, uzmanlaşmış ihtisas mahkemeleri olup tüketici işlemlerinden doğan davalara bakmakla görevlidir. Tüketici, dava açarken kendi ikametgâhında veya satıcının yerleşim yerinde bulunan tüketici mahkemesini tercih edebilir; bu, tüketici lehine bir yetki kuralıdır. Tüketici mahkemelerindeki yargılama harç ve masraflarında da tüketici lehine kolaylıklar tanınmıştır. Örneğin, nispi harç alınmaması veya maktu düşük harç uygulanması gibi düzenlemelerle tüketicinin yargıya erişimi kolaylaştırılır. Ayrıca, 2023 itibarıyla tüketici uyuşmazlıklarında arabuluculuk uygulaması da başladığından, dava öncesi çözüm yolları çeşitlenmiştir.

Yargıtay uygulaması, tüketici hakem heyetlerinin yetki ve görev sınırlarına ilişkin önemli açıklamalar getirmektedir. Örneğin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, manevi tazminat taleplerinin de hakem heyeti sınırları içinde görülebileceğini kabul etmiştir. 24 Şubat 2025 tarihli bir kararında Yargıtay, uyuşmazlıkta istenen maddi ve manevi tazminat miktarları hakem heyeti parasal sınırı dahilinde kaldığı takdirde, tüketici hakem heyetlerinin manevi tazminata da karar verebileceğini belirtmiştir. Bu karar, daha önce tartışmalı olan “hakem heyeti manevi tazminat veremez” görüşünü bertaraf ederek, tüketicilerin küçük meblağlı manevi zararlarını da hızlıca telafi etme yolunu açmıştır.

Güncel Yargıtay Kararlarının Uygulamadaki Rolü

Yargıtay’ın, tüketici hukukuna ilişkin kararları 2025 yılı itibarıyla uygulamaya yön veren önemli bir kaynak durumundadır. Türk hukuku bir içtihat hukuku olmamakla birlikte, Yargıtay dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararları, benzer uyuşmazlıklarda alt mahkemeler için yol gösterici kabul edilmektedir. Özellikle yeni mevzuat hükümlerinin yorumlanması, boşlukların doldurulması veya farklı yargı çevrelerinde oluşabilecek yorum ayrılıklarının giderilmesinde, yüksek mahkeme kararları belirleyici rol oynar. Bu bağlamda, 6502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonraki dönemde Yargıtay, kanunun birçok hükmünü somut olaylar ışığında açıklığa kavuşturmuştur. Örneğin, ayıplı mal kavramı ve tüketicinin seçimlik hakları konusunda Yargıtay kararları, kanunun nasıl uygulanacağını netleştirmiştir. Tüketicinin aldığı ayıplı otomobilin kullanımını etkilemeyen bir gizli ayıp barındırması halinde bedel iadesi yerine onarım veya indirim gibi çarelere başvurulması gerektiği, Yargıtay’ın emsal kararlarında vurgulanmıştır. Böylece, tüketiciler ve satıcılar benzer durumlarda hangi sonucun çıkabileceğini öngörebilmektedir.

Güncel Yargıtay kararlarından bazıları, tüketici hukukunun gelişen alanlarına ışık tutmaktadır. Özellikle bankacılık işlemleri ve haksız şartlar konularında Yargıtay’ın son yıllarda verdiği kararlar dikkat çekicidir. Örneğin, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 21 Mart 2025 tarih ve 2025/1 sayılı kararıyla, tüketici kredilerinde emekli maaşlarına bloke konulması hususunda önemli bir ilke kararı vermiştir. Bu karara göre, tüketici kredisi sözleşmesi kapsamında emekli maaşının kesintiye uğratılmasına dair tüketicinin verdiği onay talimatları geçerli kabul edilmiş; banka tarafından emekli maaşına doğrudan bloke konulabilmesinin mümkün olduğu hükme bağlanmıştır. Bu içtihadı birleştirme kararı, daha önce bölge adliye mahkemeleri ve daireler arasında farklı kararlar verilmesine yol açan bir tartışmaya son noktayı koymuştur. Artık tüm mahkemeler, emekli maaşı gibi normalde haczedilemez gelirlerin tüketici kredisi borcuna mahsuben bloke edilmesinin, eğer sözleşmede tüketicinin açık rızası varsa hukuka uygun olduğunu kabul etmek durumundadır.

Yine garanti ve zamanaşımı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2024 yılında verdiği kararlar uygulamaya yön vermiştir. Yukarıda değinildiği gibi HGK, garanti belgesinde öngörülen tamir süresinin zamanaşımı süresini uzatmayacağını netleştirerek hem tüketicilere hem satıcılara önemli bir uyarı yapmıştır. Bu karar, tüketicilerin hak arama sürecini ertelememesi gerektiğini ortaya koyarken, satıcıların da sorumluluklarının süreye tabi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Diğer yandan, Yargıtay kararları abonelik sözleşmeleri, erken ödeme tazminatları, kredi kartı aidatları gibi pek çok alanda tüketici lehine koruyucu içtihatlar geliştirmiştir. Örneğin, kredi kartı yıllık üyelik aidatlarının tüketiciye açıkça bildirilmemesi durumunda haksız şart sayılarak iadesine hükmedilebileceği Yargıtay kararlarında sıkça görülmektedir.

Yargıtay’ın güncel içtihatlarının bir diğer rolü de alt mahkemelerin kararlarının standardizasyonudur. Türkiye genelindeki tüketici mahkemeleri, benzer olaylarda yeknesak kararlar verebilmek için Yargıtay kararlarına bağlı kalmaya özen gösterirler. Aksi takdirde kararlar istinaf ve temyiz aşamalarında bozulabileceğinden, ilk derece mahkemeleri Yargıtay’ın yorumlarını takip etmektedir. Bu durum, tüketici hukukunda öngörülebilirliği artırmakta ve taraflar arasında uzlaşı ihtimalini güçlendirmektedir. Örneğin, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin kararlarında sürekli olarak vurgulanan “tüketici lehine yorum” ilkesi, alt mahkemelerde de tartışmasız biçimde uygulanmakta; sözleşme maddeleri veya belirsiz hususlar daima tüketici lehine değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla Yargıtay’ın tüketici haklarına ilişkin güncel kararları, kanun hükümlerinin canlı bir yorumunu sunarak hem tüketicilere hem de satıcılara kılavuzluk etmektedir. Yüksek mahkeme kararları sayesinde, yeni ortaya çıkan ticari uygulamalar (örneğin dijital içerik satışları, abonelik iptalleri gibi) konusunda belirsizlikler hızla giderilmekte; tüketici hukuku dinamik ve tüketici odaklı bir şekilde gelişmeye devam etmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla Türk tüketici hukuku, Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu, tüketicinin korunmasını en üst düzeye çıkarmayı hedefleyen bir yapıya kavuşmuştur. Mevzuattaki güncel düzenlemeler ve Yargıtay içtihatları birlikte değerlendirildiğinde, tüketicilere geniş haklar tanındığı, bu hakların hızlı ve etkin mekanizmalarla desteklendiği görülmektedir. Tüketiciler; ayıplı mal ve hizmet durumunda bedel iadesinden onarıma kadar çeşitli seçimlik haklara sahip olup bunları bilinçli şekilde kullanabilmelidir. Garanti süreleri, servis yükümlülükleri ve cayma hakları gibi konularda yasa koyucu açık kurallar getirmiş; uyuşmazlıkların çözümünde hakem heyetleri ve tüketici mahkemeleri kanalıyla idari ve adli yolları herkes için erişilebilir kılmıştır.

Tüketicilere önerimiz, haklarını zamanında ve doğru yöntemle kullanmalarıdır. Bir sorunla karşılaşıldığında öncelikle satıcı veya sağlayıcı ile iletişime geçerek çözüm aramak, sonuç alınamazsa vakit kaybetmeden Tüketici Hakem Heyeti’ne veya gerekli ise mahkemeye başvurmak önem arz eder. Tüketici hakları büyük ölçüde kamu düzenine ilişkin olduğu için, sözleşmelerde bu hakları sınırlayan maddelerin geçersiz olacağını unutmamak gerekir. Bu nedenle, tüketiciler kendilerine sunulan sözleşmeleri dikkatlice okumalı; özellikle kredi, abonelik, satış sözleşmeleri gibi metinlerde cayma hakkı, fesih koşulları, ceza şartları gibi hususlara özen göstermelidir.

Özellikle internet üzerinden yapılan alışverişlerde ve abonelik hizmetlerinde, satıcıların yasal yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadığını takip etmek tüketicinin yararına olacaktır. Örneğin, mesafeli satış sözleşmelerinde ön bilgilendirme formunun sunulması, cayma hakkı prosedürlerinin açıklanması zorunludur. Tüketiciler bu bilgileri edinmeli ve haklarını bilinçli şekilde kullanmalıdır. Ayıplı mal durumlarında mümkünse teslim anında ürünü kontrol etmek, ayıbı fark edince gecikmeden yazılı şekilde bildirimde bulunmak ispat açısından kolaylık sağlayacaktır. Garanti belgesi, fiş/fatura, servis fişi gibi belgelerin saklanması, olası uyuşmazlıklarda tüketicinin elini güçlendirecektir.

Son olarak, hem tüketicilerin hem de satıcı/sağlayıcıların güncel Yargıtay kararlarını ve mevzuat değişikliklerini takip etmesi tavsiye edilir. Tüketici hukukunda içtihatlar zamanla bazı uygulamaları değiştirebilmekte veya detaylandırabilmektedir. Örneğin, bankacılık uygulamaları, abonelik iptalleri, haksız şartlar konusunda yüksek mahkeme kararları doğrultusunda firmaların sözleşme ve işlem koşullarını güncellemeleri gerekebilmektedir. Bu bakımdan, tüketicilerin de bilinçli olarak haklarını savunmaları, gerektiğinde yasal yollarla aramaları, piyasanın daha adil ve şeffaf hale gelmesine katkı sunacaktır. Tüketici hukuku, nihai olarak bilinçli tüketicinin güçlü olduğu bir düzen yaratmayı hedefler. 2025 yılı Türkiye’sinde tüketici mevzuatı ve yargı kararları, bu hedef doğrultusunda tüketicilere geniş imkanlar tanımakta; tüketicilerin de bu imkanları yerinde ve zamanında kullanması kendi yararlarına olacaktır. Bu dengeli sistem, hem tüketicilerin korunmasını hem de piyasada dürüst ve rekabetçi işletmelerin varlığını güvence altına almaktadır.

Tüketici hakları büyük ölçüde kamu düzenine ilişkin olduğu için, sözleşmelerde bu hakları sınırlayan maddelerin geçersiz olacağını unutmamak gerekir.

Hukukun temel direği, yani “tüketici hakları tartışılamaz, kısıtlanamaz.”


6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre tüketici, mal veya hizmetteki ayıp ortaya çıktığında dört seçimlik haktan birini talep edebilir.

Tüketicinin ayıplı mal/hizmet karşısında kullanabileceği hakların çerçevesi.


Teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim anında zaten mevcut olduğu kabul edilir.

İspat yükünü tersine çeviren kritik kural: İlk 6 ayda ispat satıcıya ait.


Tüketici uyuşmazlıklarında, değeri 149.000 TL’nin altındaki başvurular için Tüketici Hakem Heyetleri zorunludur.

Güncel 2025 parasal sınır – pratik başvuru noktası.

En Son Haberler İçin Abone Olun

  • 0532 635 61 75
  • basvuru@bnkhukuk.com
  • Yeşilyurt İstasyon Cad. No: 26 Kat: 2 D:7, Bakırköy, İstanbul

İletişim

WhatsApp Telefon